İlk zamanlardan bu yana bakıldığında birkaç anaerkil kabile hariç kadına hep ikinci sınıf insan muamelesi yapıldı ve kadınlar bugünkü haklarına kavuşabilmek için çok mücadele verdiler. Ancak bugün baktığımızda dünyanın her yerinde ve Türkiye’de de kadınlar hayatın her alanında şiddete ve haksızlığa maruz bırakılıyorlar. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde kadın hakları konusundaki mücadelenin en önemli simgelerinden birisiniz. İsterseniz söyleşimize bugünün anlamı ve tarihçesini sizden dinleyerek başlayalım?
Çok teşekkürler. Kişinin yetiştiği ortam bireyin sorgulama bilincinin gelişmesi için çok önemlidir. Annesinin öğretmenlik yaptığı okuldaki Alman kadın hakları derneğinin başkanının bulunduğu çevrede yetişen Clara ZETKİN öğretmenlik eğitimi aldı. Kadın ve işçi hareketleri içinde yer aldı.
1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılan Kadın Sosyalist Enternasyonal’in genel sekreterliğini yapıyordu. Geçmişte kendisinin doğduğu yıl meydana gelen olay nedeniyle bir öneride bulundu. Öneri 8 Mart tarihinin Dünya Emekçi Kadınlar Günü olmasını içeriyordu.
Olay ;
Amerika’nın New York kentindeki bir tekstil fabrikasında çalışan işçiler 8 Mart 1857 tarihinde daha insani haklar kazanmak için greve başlar. 40 bine yakın dokuma işçisi, ücretlerinin iyileştirilmesi, çalışma saatlerinin düzenlenmesi gibi sebepleri protesto etmeyi amaçlıyor ama polis işçilere saldırarak fabrikanın kapılarını kilitlediği için olay çıkıyor. Çıkan olaylarda yangın çıkması büyük bir facia yaşanmasına neden oluyor. Fabrikanın önünde oluşturulan barikat işçilerin yangından kaçmasını engelliyor. Bu nedenle haklarını aramak isteyen çoğu kadın 129 işçi yanarak can veriyor. Tarihe kara bir leke olarak geçen 8 Mart’ta yanarak ölen 129 işçinin cenaze törenine 100 binlerce kişi katılıyor. İşte bu acı olayın yaşanmaması ve unutulmaması adına bulunan önerisi kabul görüyor.
Ancak Dünya geneline yaygınlaşması BM 1977 yılında kabulüyle oluyor. Amerika da ise 1960’ların sonlarına doğru kabul ediliyor. Ülkemizdeki kabul tarihi ise 1921 yılıdır. 1975 yılından itibaren ise sivil toplum örgütlerinin kutlamaları ile farklılık kazanmıştır.
Tarihi ağır bir bedel olan bu kazanım bugün hala içinde yaşadığımız yılların çalışma şartlarının tam da güvenliği sağlanamadığını görmek daha acı veriyor.
Günümüz Türkiye’sinde kadının toplumumuzdaki yeri ve önemi hakkında neler söylemek istersiniz?
Yukarıdaki satırlarda emekçi kadınlarla ilgili değişimin gerçekleşmediğini söylemiştik. Ancak bugünlerde sosyal hayatta kadınların birey olma haklarının da ellerinden alındığı süreci yaşamaktayız. Şaşırdığınızı, hadi canım dediğinizi duyar gibiyim. Anlatayım. Ekonomik şartların hayli ağır olduğu bir dünyada yaşamaktayız. Tek kişinin çalışarak baş edemediği geçim sıkıntısı her evde. Peki, bizdeki toplum algısı ne? Çalışan kadın evlendiğinde işini bırakmalı çocuğuna bakmalı evde yemek hazır olmalı erkeğin sıkıntısını almalı gibi çok basit görünen ama ne yazık gerçek bir söylem yaşamaktayız. Ailenin mütemmim cüzü olarak görülen kadın erkekten sonra onu memnun edici bir kılıf içine alınmış durumda. Evlilik için baktığımız bu görüntünün yanında kreş sayılarının azlığı ve devlet katkısının olmayışı yine yaşlı bakım sorumluluğunun kadınlar üstünde bırakıldığı bakıcı ve huzurevleri gibi bakım merkezlerinin olmayışı kadını otomatik olarak çalışma hayatından çekilmeye zorlamakta. 2013 yılında sağlık bakanlığına bağlı hastanelerde kürtajın yasaklanması kadınları zorunlu kuluçka makinesi haline getirmeyi amaçlamakta diye düşünüyorum.
Tüm bu sürecin başına gidelim ve doğduğumuz günde beklentilerin aksine kız çocuğu olarak doğmanın maliyetine bakalım isterseniz. Erken yaşta evliliklere,4+4+4 eğitim sistemi ile örgün öğretimden alınmaya varan ve karar mekanizmalarındaki nüfusun yarısını oluşturan kadınlar olmamıza rağmen temsiliyet eksikliği ve özel sektörde cam tavanlar kadını kişiye indirgeyen süreçler. Tek başınıza sokakta olmak, mini etek giymek, kırmızı ruj sürmek size cinsel tacizde bulunulmayı hak sayan bir zihniyetle buluşunca toplumu var eden iki cinsten biri olmamıza rağmen birey olma hakkımızı elimizden alıyor. Biraz karamsar oldu diye düşüneceksiniz ama inanın gerçek. 27 yıllık bir STK çalışanı olarak imbikten geçen deneyimler sonucu net söylemler.
Ataerkil toplumlarda kadınlara yönelik yapılan eşitsizlikler dile getirildiğinde direk feminist olarak nitelendirilmeniz kaçınılmaz hale geldi. Peki, sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Ben bir feministim. Nedir feminizm diye soruyor ve cevabını da çok kısa olarak ben veriyorum. Kadının insan haklarının erkeklerle eşit düzeyde sağlanması ve yasa önünde eşit yararlanma hakkı.
Anayasanın 10. Maddesi bu eşitsizliği fark ettiği için konulmuş bir pozitif ayrımcılık ilkesi.
Eril bir zihniyet dünyasında yaşıyoruz. Daha genç bir kızken eve giriş saatleriniz belirlenir. Maddi imkan sorunu varsa o evde erkek çocuk okula gönderilir. Çok gelişip serpilince sorun çıkarmasın diye babalar karar verir kızların evleneceği adama. Maden mühendisi kaymakam olamadık; yıllarca şantiyelerde kalamaz ve ata binemeyiz diye. Yine yıllarca askerliğini yapmış eleman aranmaktadır diye ilanlar yayınlandı kamuda. Evlilikte kadınların iş toplantıları hep sorun oldu çocuğu kim alacak eşim ne der diye. İkiyüzlü toplum kreşe giden oğluna sevgilin var mı der. Erkeğin sünnet ve ergenliği için şölenler yaparken aynı ergenlikle regli olan göğüsleri çıkan kızlar utançtan şekilden sekile girerler. Dolayısıyla yaşam mücadelesine 1 -0 mağlup başlayan kadınlarız. Ayar yapmayı bilmeyen birlikte yaşamanın mutluluğunu yaşamamış dine dayalı baskıları ataerkil yapı ve mahalle baskısıyla donatmış bir cendere hele son zamanlarda siyasetin ve dinin ana malzemesi olmak gerçekten uzay çağı dönemine yakışmayan bir ilkellik.
Maalesef son zamanlarda ülkemizde kadın cinayetleri dur durak bilmeden önemli oranda arttı. Toplumda her kesimden kadının şiddete maruz kaldığını üzülerek izliyoruz. Bu üzücü tablonun ortaya çıkmasında siyaset, eğitim, din, medya ve kültürün elbette ki etkileri vardır. Siz bu etkenlerle alakalı neler söyleyebilirsiniz?
Cevabım aslında sorunuzun içinde. Evet, 2015 yılında 276 kadın cinayeti oldu. Bu kadınlar bir zamanlar en sevdikleri evlendikleri çocuklarını doğurdukları erkekler tarafından öldürüldüler. Sayısını söyleyemeyeceğimiz çocuk genç kız ve kadın taciz ve tecavüze uğradı içinde bulunduğumuz savaş ortamlarında da tecavüzlerin arttığı bir dönem. Aslında dinen ayıp ve günah çemberine sıkıştırılan cinsellik, bireyleri bir şeyleri bilmeden yaşamadan bir sürece götürüyor. Bu süreçte evlilik birbirini tanımayan kişiliklerin çatışmasına sahne oluyor. Eskiden kol kırılır yen içinde kalır diyen zihniyet 2000’li yıllardan itibaren STK’nın da desteği ile acıyı çekmek yerine terk etmeyi hayata geçirmeye başladı. Terk edilmeyi hazmedemeyen erkekler sonucunu düşünmeden bu kadınları öldürmeye başladı.
En büyük kusurumuz dinimizi kulaktan dolma öğrenmemiz. Bizim dinimiz ve tüm dinler aslında kadın ve erkek ayrımı yapmaz aslında ama araya giren yorumlarla oluşan hadisler kafa karıştırmakta. Tüm bunları dini siyaset entegre ettiğimiz zaman ve bu süreci sosyal hayatla buluşturduğumuz zaman şu an içinde bulunduğumuz zamanı tarif ediyor. Daha geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet döneminde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve laiklik adına kurulmuş olan Diyanet kurumunun web sitesinde bir soruya verilen cevap en iyi örnektir. Aslında böyle bir soru dinen caiz değildir demesi gerekirken kurum, mezhepler üzerinden olayı olabilire getirerek babalarla kızlarını cinselliğe erkekleri de ensest yapan kişi konumuna maruz bırakmıştır. Yine eğitimde yapılan değişimlerle sadece 2 yılda örgün lise öğrenimine devam etmeyen 646 bin gencimiz patlamaya hazır bomba gibi ortalıkta dolaşıyor. Ekonomik krizlerin yaşandığı ülkemizde eğitim oranının düşmesi, medya yayınları basit suni gündemlerle ne yazık şiddet hem bireysel hem toplumsal olarak pompalanmakta. Toplumumuzun ruhsal durumu ne yazık büyük boyutlarda zarar görmekte.
Tüm bu olumsuzluklara karşı çeşitli kadın örgütlerinin verdiği mücadeleleri de görmezden gelemeyiz tabii ki de. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu mücadeleleri? Kadın örgütlerinden başka diğer sivil toplum örgütleri, partiler ya da bireyler kadın haklarını artırma konusunda neler yapabilirler?
Tabloya baktığımızda aslında tek mücadele eden kadın sivil toplum örgütlerini görüyoruz. Hatırlarım ceza yasasında yapılan değişiklikle ilgili olarak biz örgütler gerekli çabayı yapmıştık. Yürürlüğe gireceği günden 2 gün önce bazı kurumlar olmaz şöyle eksiği var diye yürüyüş yapmışlardı. Biz kadın örgütleri dünyanın da bir adım önündeyiz. Çabuk, mücadeleci, korkusuz ve paydamızdaki kadın olmanın eşitliği ile birbirimizi ötelemeden. Hatırlarsanız türban meselesinde Türk-Kürt kadın konusunda bu yapılmaya çalışılmıştı. Meslek örgütleri de kendi eksikliklerini yeni yeni kadın gurubu kurarak gidermeye çalışıyor. Yerel yönetimler, Avrupa yerelde kadın erkek eşitliği sözleşmesini imzalayarak bu çabaya katkı koyabilir. Merkezi hükümet cinsiyete duyarlı bütçeleme sistemini hayata geçirerek. Siyasi partiler kota ya da yeni tanımlamayla pariteyi tüm yönetimlerinde hayata geçirerek ve siyasi partiler yasasına pariteyi zorunlu hale getirecek maddeyi eklemeyi oy birliği ile kabul ederek bireyler ise sorgulama bilinçlerini geliştirerek bu hak mücadelesine destek olarak daha farklı kalkınmasını tamamlayabilen sosyal aktiviteye pay ayırabilen kişi mutluluğunu öncelikli bir devlet modeline katkı koymuş olurlar.
Son olarak robotik teknolojiler alanında AKINSOFT’un hayatımıza son dönemde dahil ettiği Robot Garson ADA’lar hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek ister, bu önemli günde bizlere vakit ayırdığınız için tekrar teşekkürlerimizi sunarız. Ayrıca bu vesileyle de sizin ve tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarız.
Geçtiğimiz yıllarda tarlaya giderken traktör devrilmesi, İstanbul’da taşan derede boğulma, çıkan yangında içeride kalarak yanma gibi örnekleri çoğaltacağımız önlemsizlikleri belgeleyen emekçi kadınların hayatlarını hiçe sayan bir dünyada yaşıyoruz. Sadece kadınlarda değil Soma faciası, tersane ölümleri, inşaat asansör katliamları, göçükler emekçi kardeşlerimizin içinde bulundukları tehlikede önlem almayı beceremeyen yönetim şeklimizin örnekleri.
Ceza sistemimizin uygulanmadığı eş dost hatır gibi ilişkilerin yoğun yaşandığı ülkemizin yapısını hepimiz biliyoruz. Ne zaman ki her göz yumanının bedelinin mutlaka ödeneceğini anlarız o zaman acımız azalır. Ya da sizin robotik teknolojiler konusundaki çabalarınızın yoğun bir şekilde devreye gireceği zaman bu konularda azalma olacağını düşünenlerdenim. Aslında içinde yaşadığımız yüzyıl teknoloji yüzyılı. Daha 30 yıl önce evimize telefon çekilmesini hayal ederken şimdi model model konuştuğumuz, televizyon izlediğimiz cep telefonları ve bilgisayarları günümüzde yaşadığımız yenilikler. Çok önemli gelişim olan Robot Garson ADA ile gelişimin istihdamda yok olacak mesleklerden biri olan garsonluk sisteminin yerine yeni meslek gelişimini hazırlayacak yani öngörüsü olan hükümetlerin ve girişimcilerin çağı olacağına inanmaktayım.
Başarınız daim olsun. Bizler içinse şiddetin azalacağı kadın erkek eşitliğinin tabana yayılırken hükümet politikası olacağı günleri getirsin önümüzdeki günler.